İSTANBUL’DAKİ SON TÜRKİSTAN LEJYONERİ ALİM ALMAT HAKKINDA YENİ KİTAP

Külpaş İlyasova’nın kaleminden çıkan ve geçtiğimiz yıl Astana’da yayımlanan kitap yakında yazarın imzasıyla elime ulaşt. Kendisine hem bu çalışma için de, hem de bize gönderme nezaketinde bulunduğu için şükrünlarımı sunarım.
Kazakistan’ın ilk profesyonel kemancısı olan ve ünlü Kazak aydını ve siyasetçisi Temirbek Jürgenov’un da yeğeni Älim Almat’ın (Galımjan Äbdissalemov) sıra dışı hayatını ele alıyor.
Bu monografi, XX. yüzyılın en dramatik dönemlerini, yani siyasi baskılar, İkinci Dünya Savaşı, esir düşen Türkistanlı askerlerin trajedisi, Türkistan Lejyonu’nun hikâyesi ve sürgün yaşamının etkilerini, bir insanın hayatı üzerinden okuyucuya anlatıyor.

Älim Almat’ın yaşamı, sadece müzik kariyeriyle değil, aynı zamanda dönemin tarihi ve siyasi gelişmelerinin ortasında geçen mücadele dolu yıllarıyla da dikkat çekiyor.
Kitap şu temel başlıklar etrafında şekilleniyor:
1. Älim Almat’ın Kökeni ve Çocukluk Yılları: Dedesi Almat Tobabergenov’un tüccar ve diplomat olarak hayatı ile Temirbek Jürgenov’un desteği sayesinde Älim’in aldığı müzik eğitimi.
2. Siyasi Baskılar ve Savaş Yılları: Brest Kalesi’nde esir düşmesi, ardından Türkistan Lejyonu’nda geçirdiği yıllar.
3. Avrupa’daki Yaşamı: Fransa’da Mustafa Çokay’ın eşi Mariya Çokay ile tanışması ve onun desteğiyle Türkiye’ye yerleşmesi.
4. Türkiye’deki Hizmet Yılları: İstanbul Devlet Konservatuvarı’ndaki uzun soluklu kemancılık kariyeri ve mesleki başarıları.
Trajik Bir Yaşamın Aynası
Älim Almat’ın hikâyesi, yalnızca bireysel bir kaderi değil, aynı zamanda XX. yüzyıl Kazak halkının tarihi dönemlerini de yansıtıyor. Kitap, İkinci Dünya Savaşı sırasında “hain” ya da “mülteci” olarak damgalanan insanların karmaşık kaderlerini derinlemesine ele almayı amaçlıyor.

IM000629.JPG

Bu kitap benim için çok önemli. Sadece tarihi bir şahsiyet olması değil, aynı zamanda kendisiyle çok yakından tanıştım, adeta abi-kardeş gibi yakın olmuştuk.
Bu sebeple 2018 yılının 1 Şubat günü, 101 yaşında İstanbul’un Etiler semtindeki evinde hayata veda eden kadar görüşürdük. Fırsat buldukça Etiler’deki evine giderdim. Özellikle ona Mustafa Çokay ve Türkistan Lejyonerleri üzerine eserlerim çıktıkça kendisine götürürdüm. Yazılarımda eksiklik ve yanlışlık olup olmadığını sorardım.
O yalnızca Türkistanlı bir lejyoner değil, aynı zamanda bir müzik ustası ve Türkistan davasına gönül vermiş bir insandı. Bu tarihi şahsiyeti tanımış olmak, onun sofralarında bulunmak ve tarihi anılarını dinlemek benim için bir ayrıcalıktı.

IM000616.JPG

Älim Almat’ın Hayat Hikâyesi
1917 yılında Irgız’da dünyaya gelen Älim Almat, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşmüş ve Türkistan Lejyonu’nda görev yapmıştır. Savaştan sonra Fransa’ya giderek Mustafa Çokay’ın eşi Mariya Çokay ile tanışmış ve onun himayesinde yaşamını sürdürmüştür. Anne ve oğul gibi olmuşlardı. Ondan hep anam diye bahsederdi.
Mariya’nın yardımlarıyla 1950’de Türkiye’ye yerleşmiş, burada adını Galımjan Äbdissalemov’dan Älim Almat’a çevirmiş ve İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda uzun yıllar boyunca keman sanatçısı olarak görev yapmıştır.
Älim Almat Kazakların asil bir ailesine mensuptu. Ama hiçbir zaman asil soyuyla övündüğünü görmedim. Hatta pek de bahsetmezdi. Dedesi Almat Tobabergenov (1805-1897), döneminin büyük bir tüccarı ve diplomatı olarak Rusya İmparatorluğu ile Buhara, Hive ve Hokand hanlıkları arasında ticaret ve diplomasi görevlerinde bulunmuştur. Bu sayede Rusça öğrenmiş ve hanlıklarla imparatorluk arasında önemli görüşmelere katılmıştır. Halk arasında onun, Keneşary Han ile Çarlık yetkilileri arasındaki görüşmelere de aracılık ettiği söylenir.
Älim Almat, Kazakistan’ın müzik sahnesinde bıraktığı derin izlerin yanı sıra, tarihî olaylarla şekillenen yaşamı sayesinde unutulmaz bir figür olarak anılmayı hak ediyor. 2018 yılında hayata gözlerini yumduğunda geride, müzik ve Türkistan davasına adanmış bir ömür bıraktı. Onun aziz hatırası, Türk ve Kazak halklarının hafızasında her zaman yaşayacaktır.
İşte yeni elime ulaşan kitap bunun bir ispatıdır. Bunu büyük vukufiyetle kaleme alan Külpaş İlyasova’ya tekrar teşekkürlerimi sunarım.
Prof. Dr. Abdulvahap Kara