HANGİ KÜLTÜR ÜSTÜN? KAZAK KÜLTÜRÜ MÜ, RUS KÜLTÜRÜ MÜ?

Benim 1980’lerin başında yazılmış Alasapıran isminde bir romanım var. Bu, tarihi bir roman-diyalog. Bu kitap o dönemde Rusçaya çevrilerek Moskova’da da yayımlandı. Onu çeviren, benimle akran Kurçatkin isimli bir Rus yazarıydı. O, çeviriyi yaptıktan sonra beni övdü ve şöyle dedi:
“Tamam, güzel yazmışsın. Güzel yazmak, yazarın ustalığına bağlı. Ancak anlattıkların biraz abartılı değil mi? Halkını seviyorsun ama fazla övmüşsün. Kazaklar böyle değildi ki?”
Bunun üzerine ben de şöyle dedim:
“Geçmişteki Kazakların nasıl olduğunu bana bakarak değerlendirme. Ben, Kazakların yıpranmış, yorulmuş, zayıflamış döneminin bir yansımasıyım. Atalarım çok daha iyiydi.”
Kurçatkin buna gülerek karşılık verdi
Sonra ona bir soru sordum:
“Moğol istilası döneminde, tarihçilerin ‘Moğol-Tatar istilası’ dediği dönemde kimin kültürü daha üstündü? Rusya’nın mı, yoksa göçebelerin, bozkır halklarının mı?”
O ise tekrar gülerek şöyle dedi:
“Böyle bir soru sormanın kendisi bile garip değil mi? Tabii ki Rusya’nın kültürü daha üstündü. Göçebeler vahşiydi.”
Bunun üzerine ben de şöyle dedim:
“O zaman dur bakalım. Kültür nedir? Önce bunun üzerinde anlaşalım. Eğer kültür yazı ve alfabe demekse, o zaman bugünkü Rus yazısı olan Kiril alfabesi Bulgar keşişleri Kiril ve Metodiy tarafından icat edildi. Kökeni ise antik Yunan yazısına dayanır. Yani Rusların kendi özgün yazısı değil. Üstelik bu yazı, ancak Hristiyanlığa girdikten sonra yerleşti.
Öte yandan bizim yazımız, çok eski zamanları bir kenara bırakırsak, en azından 5-6. yüzyıllarda tamamen oluşmuştu. Bizim özgün yazımızın bin beş yüz yıllık bir tarihi var. Yani yazımız çok önceden vardı ve oldukça gelişmişti. Şu anki Kiril alfabesine dayalı Kazak yazısından bizim eski Türk yazımız çok daha üstündü. Bizim kendi, özgün yazımızdı.
Eğer kültür edebiyat demekse, o zaman Rusların en büyük edebi mirası İgor Destanı’dır. 12. yüzyılda Moğol istilasından hemen önce yazıldığı söylense de kökeni oldukça şüphelidir.
Oysa bizde bundan beş-altı yüzyıl önce yazılmış edebi anıtlar var. Taşa kazınmış kahramanlık destanları. Kül Tigin Yazıtı, Tonyukuk Yazıtı, Bilge Kağan Yazıtı, Moyun-Çor, Kuli-Çor, Ongin ve daha niceleri… Bunlar, edebiyatın en üstün örnekleridir. 7-8. yüzyıllarda yazılmış, taşa kazınmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. O dönemde tüm Avrupa’da böyle bir edebi eser yoktu!
Dahası, daha sonra bizim büyük destanlarımız, Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig’i—bin yıl önce yazılmış bir eser—ve daha birçok eser mevcuttur.”
“Eğer kültür bilim ve teknoloji demekse, o zaman en keskin kılıç, en sağlam çelik kimdeydi? Moskova’daki Kızıl Meydan’da, Tarih Müzesi’nin giriş katında Kıpçak kılıcı sergileniyor. Uzunluğu tam altı karış—biz Kazaklar karışla ölçeriz. At sırtında savaşmak için yapılmış. İnce, zarif, kıvrık bir kılıç—bin yıl önce dövülmüş. Böyle bir kılıç yapmak için çok yüksek bir teknoloji gereklidir. Metallerin kimyasal ve fiziksel bileşimini deneysel olarak çok iyi bilmek gerekir.
En iyi zırh kimdeydi? En iyi yay kimdeydi? En iyi ok kimdeydi? Bizim okçularımız 600 adım mesafedeki bir zırhı delip geçebiliyordu. O dönem okları geniş ve yaprak şeklindeydi, havada süzülerek uçuyordu. Bende o okların birkaç örneği var, ağırlıkları 35 gram. Onları çekmek için kemikten yapılmış yay gerekiyordu. Sıradan yaylarla çekilemezdi. O yayı germek için muazzam bir güç gerekiyordu.
İşte eğer kültür bilimse, bizim bilimimiz üstündü. Sizlerin kılıçlarınızın, oklarınızın ve yaylarınızın nasıl olduğunu biz çok iyi biliyoruz.”
“Eğer kültür savaş sanatı ise, askeri strateji ise, o zaman 1223 yılında Kalka Nehri kıyısında birleşmiş Rus knezliklerinin 80.000 kişilik ordusunu, bizim atalarımızın yalnızca 20.000 askeriyle nasıl yok ettiğini biliyor musun?”
Kurçatkin bunun üzerine itiraz etti:
“Ama onlar Moğoldular, Kazak değillerdi!”
Bunun üzerine ona şu cevabı verdim:
“Yanılıyorsun. Moğol dediklerinin ordusunu oluşturanların hepsi Kerey, Nayman, Celayir, Kıpçak, Konurat, Kanglı, Duvlat gibi Türk boylarıydı. Bunlar bgünkü Kazak halkının temelini oluşturan boylardır! Benim kendimin mensup olduğum Kazak boyu ise o dönemde Cengiz Han’a destek veren Kerey boyudur.”
Yani, Kalka’daki savaşta çarpışan benim öz atalarımdı!
İşte bu, sadece bir konuşmadan kesittir. Kökleri birbirine bağlı Kazak halkının geçmişinden sadece bir kısa bölüm.
Bizim atalarımız bir zamanlar dünyanın yarısını yönetmişti.
Sadece “Ben Kazak’ım” diye göğsümüzü kabartmak yetmez, atalarımızın büyük işlerini bilmek gerekir.
İlk defa atı evcilleştirip binen bizim atalarımızdır—göçebe Türk boylarıdır. Sana şunu söyleyeyim, üzengiyi ve eyer takımı ilk kez bizim atalarımız icat etti. Eski Roma tarihine, Yunan tarihine bak—onlarda üzengi yok, eyer yok.
Bacakları sarkık şekilde ata binmişler, çıplak at sırtında oturmuşlar.
Üzengiyi ve eyeri ilk kez göçebeler icat etti.
Peki neden Attila Avrupa’yı baştan başa ezip geçti?
Neden bizim atalarınız o dönemde böyle çok güçlüydü?
Çünkü sadece savaşçı gücü değil, atın gücünü de kullandılar.
Tam donanımlı, zırhlı, savaş düzeni sağlam askerlerdi—bugünkü tanklar gibi!
Her biri, 10 adım aralıklarla at sürerek düşman hatlarını darmadağın ediyordu. Tıpkı dün Almanların tanklarıyla saldırdığı gibi…
Mukhtar Magavin