TÜRKİYE KAZAKLARININ EFSANE GÖÇ LİDERİ ELİSHAN BATUR
Türkiye Kazaklarının 1930’ların ikinci yarısından 1950’lerin başına kadar süren Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya yaptıkları göçün tarihine baktığımızda bu göçün rastgele değil, liderlerinin öncülüğünde yapıldığını görürüz. Bunlar Elishan Batur, Zayıp Teyci (bazı eserlerde Zayif Teyci geçer), Nurgocay Batur, Alibek Hakim, Sultan Şerif Teyci, Hüseyin Teyci ve Delilhan Canaltay gibi şahsiyetlerdir. Bu liderler dillerini, dinlerini ve kültürlerini korumak ve hür yaşamak için vatanlarından hicret etmeye mecbur olmuşlardır. Biz bu göç liderlerinden 2018’de doğumunun 110. yılı olması sebebiyle Elishan Batur hakkında biri Türkiye’de ve ikincisi Kazakistan’da olmak üzere iki makale neşretmiştik. Ayrıca aynı yıl Astana’daki Avrasya Devlet Üniversitesi’nden davet ettiğimiz değerli tarihçi Prof. Dr. Tursınhan Zakenoğlu ile birlikte iki de konferans vermiştik. Bunlardan biri İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı Topkapı Kültür Evlerinde, diğeri de Bağcılar Belediyesi’nde gerçekleşti. Elishan Batur’u bu makalelerden kısaltarak anlatmaya çalışacağız.
Doğu Türkistan’dan Türkiye yapılan Kazak göçlerinin Çin’de 1911’de gerçekleşen Sun Yat Sen devrimi ile yakından alakalı olduğunu söyleyebiliriz. Bu devrimle iki asrı geçen Mançu İmparatorluğunun son bulmasıyla Doğu Türkistan’da otorite boşluğu doğmuş ve buraya atanan genel valilerin başına buyruk ve baskıcı yönetimleri Doğu Türkistan’daki Kazakları hem isyana, hem de daha hür yaşayabilecekleri bir ülkelere göçe mecbur etmiştir. Böylece 1930’larda ilk göç ve 1940’ların sonunda ikinci göç hareketi ortaya çıkmıştır. Yaklaşık on yıl arayla yapılan iki göç hareketi de 1952-1954 yılları arasında Türkiye’de son bulmuştur. Bunun sonucunda Türkiye ve çeşitli Avrupa ülkelerinde bir Kazak diasporası ve kültürü ortaya çıkmıştır.
Baskı ve zulümden dolayı Kazak göçünü ilk olarak Zayıp Teyci ile birlikte Elishan Batur’un başlattığını söyleyebiliriz. Elishan Batur’un göçe önderlik etmesi babası Elif Batur (Bazı yazarlar bu ismi Alp olarak yazmaktadır. Buna katılmıyoruz. İsim Kazakça orjinalinde Älip Batur olarak geçer. Älip, Elif demektir. Zaten Alp anlamında bir kullanım Kazakçada yoktur.) ve obasındaki tüm akrabalarının acımasızca katledilmesi önemli olmuştur.
Çinli Vali Genel Vali Jin Shu Ren bu katilamla 1932’de Kumul’da patlak veren isyana Elif Teyci’nin destek vermesinin intikamını alıyordu. Bu isyan neticesinde başlayan saldırılar karşısında Çinli askerler Kumul’dan kaçmak zorunda kaldılar. Kumul şehrinin kontrolü artık yerel halkın eline geçmişti. Fakat, isyanda önemli rol oynayan Döngen (Müslüman Çinli) askerlerinin kendi bölgelerine geri çekilmesinden sonra Genel Vali Jin Shu Ren isyancıları cezalandırmak için tüm güçlerini bölgeye sevk etti. Bu güçlerden bir kısmı 1932’de şehir yakınlarındaki Jasankızıl denilen yerde bulunan Elif Batur’un obasına ani bir saldırıda bulunarak Elif Batur ve ailesi başta olmak üzere obada bulunan 200’den fazla insan erkek, kadın ve yaşlı, genç demeden katletti. O sırada oba dışında bulunan Elif Teyci’nin oğlu Elishan ve kardeşi Kocakın geri dönerek Çinli askerleri geri püskürttü.
2016’da Kazakistan’ın başkenti Astana’da kitap olarak yayınladığımız Kocan Väzir (Abdullah Savaş) anılarında Elif Batur’a yapılan saldırıyı anlatıyor:
“Şimdi 1932. İsyana destek veren Döngeler geri döndüğünde Çinliler geldi ve Elif Batur’u öldürdü. 1932’de Barköl’deki Tasbike Elif Batur ve obasının Çinliler tarafından katledildiğini hiç duydunuz mu? Elif Camısbay’ın oğludur. Onlar Kamısbay, Camısbay, Tabısbay adında üç veya dört kardeştir. Camısbay’ın en büyüğü oğlu Kaysa’dır. Ondan sonra Elif Batur gelir. Sonra Kocambergen ve sonra Kocakın. Yani Camısbay’ın dört oğlu vardı. Kaysa’nın büyük oğlu Mukay’dır ve Türkiye’ye gelerek Altayköy’de vefat etti. Ondan sonra Minan ve küçüğü Ateyhan Bilgin’dir. Tabısbay’ın iki oğlu Aylıbay ile Aduvbay’dır. Aylıbay da Altayköy’de vefat etti.”
1935 Ağustosunda Macan Şanya, Eren Han, Elishan Teyci ve Zayıp Teyci gibi Kazak liderleri Köysu’da gizli bir kurultay yaptılar. Doğu Türkistan Genel Valisi Sheng Shih Tsai’ın kuvvetlerine karşı Gansu ve Şınkay Eyaletlerinin Valisi Çinli Döngen General Ma Pu Fang’dan yardım isteme kararlaştırıldı.
Ancak, oradan yardım alma imkânı olmadı. Bunun üzerine, Elishan Teyci önderliğindeki Kazaklar 1936 baharında Gansu’ya hicret etti. Ancak bu hicret kolay gerçekleşmedi. Yol boyu Genel Vali Sheng Shih Tsai’ın sevk ettiği Çinli askerlerle çarpışmalar yaşandı. Gansu’ya gelen kafile Döngenlerce iyi karşılandı. Misafirperverlik gösterildi. Bunun üzerine üç ay sonra Zayıp Teyci başkanlığındaki ikinci grup Kazak, Barköl’den Gansu’ya hicret etti.
1938 yılı sonunda Elishan Teyci Döngen Generali Ma Pu Fang ile görüşmek üzere Şınkay’a hareket etti. Elishan Teyci, Şınkay’a Nanking’den gelmiş bulunan Uygur Türkleri’nin lideri İsa Yusuf Alptekin ile de karşılaştı. İki lider birbirlerini ilk defa görmekle birlikte, duygulu ve heyecanlı bir görüşme yaptılar. Ma Pu Fang, ikisini de sarayında kabul ederek maddi ve manevi yardımda bulunmayı taahhüt etti.
Böylece Kazaklar Gansu’da huzur dolu günler geçirmeye başladı. Ancak bu barış günleri iki yıldan fazla sürmedi. Pekin’deki Chang Kai Shek hükümeti Döngen Generale Kazakları vatanlarına geri göndermesi yolunda baskı yapmaya başlamıştı. General Ma bu baskılara pek boyun eğmedi. Çünkü, Çin bir taraftan iç karışıklıkları yaşadığı ve diğer taraftan Japonya ile savaş halinde bulunmaktaydı. Pekin Hükümeti Ma’ya söz geçiremeyince, onun Kazakların yaşadığı Sıcıv bölgesinin komutanı Ma Lu Jang’ı elde etti. Onun vasıtasıyla Kazaklara baskı kurdu. Ma Lu Jang Kazakların atlarını ve silahlarını türlü bahanelerle müsadere etmeye başladı. Ma Lu Jang’ın baskısının gün geçtikçe arttığını gören Kazak liderleri Elishan Teyci’nin evinde bir durum değerlendirmesi yaparak komutanın tutumunun dostça olmadığı ve bu sebeple Gansu’dan hür dünyaya göç edilmesi kararı alındı.
Bu şekilde göçün ikinci aşaması, Gansu’dan Hindistan’a göç başladı. Bu göç çeşitli engellerle karşılaştı. Öncelikle Ma Lu Jang bu göçe engel olmak istedi. Ma Lu Jang, 1939 Mayısında Tibet’e doğru yola çıkan Elishan kafilesine elçiler yolladı ve türlü vaatlerde bulunarak geri dönmeye ikna etti. Uyırkın Irka’ya dönmeleri halinde eskisi gibi baskı görmeden rahat yaşayacakları söylendi. Bunun için silahlarını teslim etmeleri istendi. Silahlarını verip Uyırkın Irka’ya dönüş yolunda Sadim ovasında mola verildiği esnada, Ma Lu Jang Elishan Teyci ve arkadaşlarını tutukladı. Ancak Kazaklar, gece yarısı askerler uykuya daldığı sırada balta, kürek, taş ve sopa türünden ellerine geçen cisimlerle saldırarak Elishan ve arkadaşlarını kurtardılar. Komutan Ma Lu Jang ve askerlerini öldürdüler. Tekrar Tibet’e doğru yola çıkıldı.
Bu olaydan sonra Gansu’daki diğer Kazakların orada kalmalarına imkân kalmadı. Zayıp Teyci ve arkadaşları bir toplantı yaparak Elishan Teyci’nin peşi sıra Tibet üzerinden Hindistan’a göç kararı aldı. Kafile Eylül 1939’da yola çıktı. İki kafile, Tibet’in Nakşa bölgesinde buluştular. Ancak onların buraya kadar gelmeleri kolay olmadı. Yolda, kendilerine engellemek isteyen gerek Çin ve Tibet askerleriyle zaman zaman çarpışmak zorunda kaldılar. Kazakların savaştaki ve silah kullanmaktaki maharetleri bu engelleri yollarından kaldırmalarında önemli rol oynadı. Ayrıca Kazaklar, ağır tabiat şartlarıyla da mücadele etmek zorundaydılar. Tibet’in yüksek rakımlı tepelerindeki oksijen yetersizliğinden ortaya çıkan “ıs” hastalığından çok insan vefat etti. Onlardan biri de göç liderlerinden Zayıp Teyci idi. Ayrıca kış şartlarında kar, tipi ve soğuğuna karşı mücadele ettiler. Onları en çok, soğuk ve buzda beton gibi sertleşmiş topraklarda ölüleri için mezar kazmak zorladı. Zayıp Teyci’nin yerine oğlu Kusman Teyci (Osman Taştan) ve Sekey Şanıya’nın oğlu Abdullah Savaş (Kocan Vezir) bu kafilenin liderliğini üstlendi. Bütün bu zorluklardan sonra Kazak kafilesi Eylül 1941’de Hindistan sınırına vardı.
Hintli sınır komutanının silahları teslim almak ve muhacirleri Hindistan’a kabul etmek için bir protokol düzenlemesi esnasında, Kazaklar arasında çok söylenen, fakat iç yüzü pek bilinmeyen “İki patşa, on iki vezir” (iki han, on iki vezir) deyimi ortaya çıktı. Sınır komutanı protokol tutarken kafile yöneticilerinin hangi mevkide insanlar olduğunu sorar. Kazaklar cevaben Elishan ve Osman adında iki teycileri ve şanıya ve zalın rütbesinde boy beylerinin bulunduklarını söyler. Ancak, Hintli komutan o güne kadar duymadığı bu unvanlardan hiçbir şey anlamaz. Tercüman olmadığı için, Kazaklar da Çinliler tarafından verilen bu unvanları komutana izah edemezler.
En sonunda biri çıkar, Elishan ve Osman Teycilerin patşa, yani han ve zalın, şanıyaların da onların vezirleri olduğunu ifade eder. Hintli komutan da buna göre protokolü tanzim eder. Daha sonra Türkiye yerleştikten sonra, Osman Teyci (Taştan) “paşa”, yardımcısı Koca Abdullah da “vezir” olarak adlandırılacaktır. Protokolde Osman Paşa’nın vezirleri olarak Hamza Zalın (İnan), Çakbakbay, Koca Abdullah, Koşvut, Davutbay, Alpıs Teyci Karamolla ve Rakadil Tancan yer almıştır. Elishan Teyci’nin vezirleri olarak da, Mardan Ökürday, Savutbay, Ömer, Sadey, Bek Sultan ve Ali gösterilmiştir.
Tibet sınırını aşarak Hindistan’a geçmekle Kazakların sorunları çözülmedi. Yeni ülkede çok farklı ağır şartlarla karşı karşıya geldiler. Özellikle Kazaklar, Hindistan’da yerleştirildikleri İngilizlerin kontrolündeki Muzafferabad mülteci kampında beklemedikleri bir düşmanca uygulamaya maruz kaldılar. Kampın idarecilerinden adeta bir esir muamelesi gördüler. Yeterince yiyecek ve içecek verilmediği gibi, temizlenme imkânları da sağlanmadı. Bir de bunlara bölgenin Kazakların alışık olmadığı tropikal iklim şartları eklenince, kampta salgın hastalıklar baş gösterdi. Bundan dolayı kampta bin kadar Kazak vefat etti. Kazakların bu ağır durumuna, Hindistanlı Müslümanlar müdahale etmek zorunda kaldılar. Keşmir Müslümanlarının lideri Muhammed Abdullah, Pencap Müslümanları Lideri Reşat Ali Han, Kari Habibullah Kenti Müslümanları Nevabı İslam Han İngiliz makamlarına müracaat ederek Kazakların Muzafferabad kampından alınmasını sağladılar.
Kazak muhacirler, Muzafferabad’daki altı aylık sıkıntılı hayattan sonra, Hazara vilayetine bağlı Tırnova kasabasının yakınlarındaki Kamfor kampına nakledildiler. Nakil, bütün sıkıntıları unutturacak bir biçimde heyecanlı ve duygu yüklü oldu. Kazak Muhacirlerin Kamfor’a nakledileceğini öğrenen yerli halk sokaklara dizilip tezahürat yaptılar. Kazaklara çiçek atıp yiyecek ve içecek ikram etmek için birbirleriyle yarıştılar. Kamfor kampı göreceli olarak bir rahatlama sağladı. Fakat burada da salgın hastalıklar ortaya çıktı ve günde onlarca insan vefat etti. Bir yıl sonra, İngiliz yönetimi Kazaklara mülteci kimliği verdi. Bu kimlikle isteyen kamptan ayrılıp istediği yere yerleşebilecekti.
Kazaklar 1940’tan 1950’ye kadar geçen zaman zarfında Hindistan ve Pakistan’a alıştılar. Yerli Müslüman ahaliden destek de gördüler. Ancak, dil ve kültür farklılığından dolayı kendilerini rahat hissetmiyorlardı. Bundan dolayı, bütün arzuları aynı kök ve tarihten olan Türkiye’ye göç edip yeni nesillerinin orada yetişmelerini sağlamaktı. Zaten Elishan Batur’un göçteki nihai hedefi de Türkiye idi.
Türkiye Kazaklarının göçünde liderlik eden ve aktif rol alan Delilhan Canaltay ve Halife Altay Elishan Batur’un 1937’lerde Türkiye’ye göç etme fikrinde olduğunda hem fikirdirler. Halife Altay hakkında 1996-1999 yılları arasında yüksek lisans tezi hazırlamakta olan Kazıbek İslambek Halife Altay ve Delilhan Canaltay yaptığı mülakatlarda bu fikirlerini iletmişlerdir. Onlara göre, Elishan’da bu fikir Canımhan Tilevbayoğlu’nun hac dönüşünde Türkiye’deki intibalarını anlatmasından sonra gelişmiştir.
Canımhan Hacı 1937’de hac yolunda İstanbul’a gelip Karaköy’de Romanya isminde bir hotelde kalır. Hatta bir ara Atatürk ile de görüşmek ister. Ancak, yanındaki hac arkadaşları bunun iyi sonuçları olmayacağını, çünkü vatana döndüklerinde liderleri tutuklamak için bahane aramakta olan Sheng Shi Tsai, Atatürk ile temasta bulunduklarını öğrenirse kendilerini tutuklayabileceğini ve hatta kurşuna dizdirebileceğini söylerler. Otel sahibi Mehmet Bey de aynı fikirde olduğunu söylemesiyle Canımhan Hacı Atatürk ile görüşme fikrinden vazgeçer. 1937’de Altaylara geri dönen hac kafilesi, özgür ve bağımsız bir Türk devleti olduğunu herkese anlatırlar. Anlatılanları duyan Elishan Batur’da işte o zamandan Türkiye’ye göç etme ve bu hür ülkede milli kimliklerini koruma fikri oluşmuştur. Delilhan Canaltay ve Halife Altay bu fikirdedir.
Hindistan’da geçimlerini kazanmak için türlü sıkıntıları başlarından geçirmekte olan Kazaklar için 1943 yılı yaslı bir yıl oldu. Büyük göçün kahraman lideri Elishan Batur 35 yaşında Janduvıl denilen yerde vefat etti. Genç lideri halk gözyaşları içinde defnetti. Halife Altay onun trajik ölümünü şu sözlerle anlatıyor:
“Elishan ve Ahmet Ali hocanın mezarı Janduvıl’dadır. Böylece, Altaylardan yola çıkan iki yiğit insanın naaşı Hindistan’ın bir köşesinde kaldı. İnsan alın yazgısından kurtulamaz. Biz biçare insanların rızıkları demek ki dünyanın her bir tarafına saçılmış. Diğerlerine göre bu iki şahsiyetin durumu farklıdır. Elishan hatip, düşmana boyun eğmeyen, zor durumlarda bir çözüm bula bilen bilge bir adamdı. Bizi ta Altaylardan buraya kadar önderlik ederek getiren de oydu. İnsanlara karşı hayırsever ve alçakgönüllüydü. Böyle bir halkın değerli bir kişisi çok genç yaşta, daha otuz beşinde aramızdan ayrıldı. Ayrıca Halife Altay onun azimli, tuttuğu yoldan dönmeyen kararlı ve cesur bir kişiliğine sahip olduğunu da belirtmektedir.
Göç yolunda birlikte olan ve Pakistan’da kendisine yakın olan Elishan hakkında Halife Altay yazdığı şiirinde onun şahsiyetini ve halkına yaptığı hizmetleri şiir diliyle veciz bir şekilde Kazakça olarak ifade etmektedir.
“Elishan, Ahmet molda kemengerler,
Koşuvıt, Mardan, Kumar, Ağzam erler,
Ilyas, Añğalbay tağı basqa,
Ötipti talay sabaz ardagerler.
Dir ölke (Jandavıl) degen jerde,
Elishan, Ahmet molda kalğan birge.
Kabırı ekeviniñ katar jatır,
Aylağay! Alla rahmet sol erlerge.
Toğız jüz kırık üşte düniye saldı,
Jasında däl otız bes ajal aldı.
Ömiri kıska bolıp kayran erdin
Tek kana tarıykta onıñ atı kaldı.
Kemeñger aybındı edi erekşe askan,
Kajırlı, kayrattı edi, jalın şaşkan.
Orındı, tujırımdı söz söylese,
Talaydıñ şeşensigen mısın baskan.
Jay kezde karapayım jılı jüzdi,
Karqıldap küle söyler jılı sözdi,
Izalanıp karasa tikireyip
Kızarıp uşkın şaşar eki közi.
Maytalman bilimdi edi bir danışpan,
Jetkizgen eldi bastap ol alıstan.
Amal ne? düniyeden jastay ketti,
Jazılğan tağdırı sol ävel bastan.
Tözimdi akıl tapkış batıl edi,
Jürekti, korıkpaytın batır edi.
Markumnıñ özi ölse de atı ölmey,
Tarıykta orın aldı akır endi.
Daha sonra bölge halkı Elishan Batur’un mezarına özel bir önem atfetmişlerdir. Türkiye Kazaklarından mezarı ziyaret edenler Elishan’ın kabristanının çevresi taşla örüldüğüne ve özel bekçi tarafından korunduğuna şahit olmuşlardır. Mezar bekçilerinden biri Elishan Batur ile Ahmet Ali hocanın mezarlarının üzerinde her gece ışık görüldüğünden çevredeki Müslümanlar tarafından veli zatlar sayıldığını, mezarın koruma altına alındığını söylemiştir.
Altay dağlarının eteklerinden hür dünyaya çıkmak için göç eden Kazakların Türkiye’ye göçüne öncülük eden Elishan Batur’un ömrü Anadolu topraklarını görmeye yetmedi. Ama onun ismi ve Kazak Türklerine hizmetleri ulaştı ve sonsuza dek Anadolu’da ve Türk dünyasında kalplerde yaşayacaktır.
İstanbul escort bayan Escort kızlar İzmit
Prof. Dr. Abdulvahap Kara